Okuma Serüvenim
"Ben, kitaplarımı yaratmadan önce, kitaplarım beni yarattılar." MONTAİGNE
1950’ler Amerika’sında Ray Bradbury ünlü romanı “Fahrenheit 451” i yazdı ve insanlığı bekleyen felaketi anlattı. Gelecekte yaşamın temposu öylesine hızlanacaktı ki insanların düşünmeye zamanı kalmayacak, televizyonda yoz ve hoşgörüsüz bir kültür yaygınlaşacak, insanların mutsuz olmaması için haberlerde ülke gerçeklerinden söz edilmeyecek, sanatçılara sosyologlara itibar edilmeyecek, yaşanan sorunların çözümü için tartışılmayacak onun yerine eğlenceli yarışmalar ve büyük spor gösterileri yapılacaktı.
Gittikçe kitaba düşmanlık artacak, yazarlar yazmamaya, tiyatrolar kapılarını kapatmaya başlayacaktı. İnsanlar anlamadıkları şeylerden korkacak ve “entel” sözcüğü hakaret kabul edilecekti.
Roman, bu sefil toplumdaki itfaiye eri Montag’ın öyküsünü anlatıyor. Bir gün kitap gizlediği ihbar edilen bir kadının evini yakma görevi Montag’a verilir. Montag kütüphaneyi yakmaya hazırlanırken bir kitap kanat çırparak ellerine iner. Titreyen belli belirsiz ışıkta ak bir sayfa tüy gibi açılır. Montag, o telaş içinde bir tek satır okuyabilir: “Öğle sonu güneşinde zaman uykuya dalmıştı.” Bu satır, kızgın çelikle dağlanmışçasına yanar beyninde… Kitabı korkuyla göğsünde saklar.
Ev sahibi kadın, kitaplarıyla birlikte yanmayı tercih eder. Evine dönen Montag olayı karısına anlatır: “ Bu kadının kitaplarıyla birlikte yanmayı göze alması için bu kitaplarda bir şey olmalı; bizim hayal edemediğimiz bir şey…”
Montag, bütün gece aklında o yangını söndürmeye çalışır. Sonra eşi ihbar eder kitap okuyan Montag’ı…
O da kaçar ve direniş örgütüne katılır. Örgüt, ormandaki ırmağın kıyısında eski bir demiryolu istasyonunda gizlenmektedir. Yazarlar, bilim adamları kitapların yok edilmesine karşı direnişe geçmiş, ilginç bir yöntem bulmuşlardır. Her bir örgüt üyesi, insanlık tarihinin önemli bir eserini ezberler. Örgüt, hangi kitabın kimin hafızasında olduğunu bilir ve baskı dönemi bitinceye kadar unutulmaması için bu “kitap-adamlar” ı korur.
Her adam bir kitap, her kitap bir adamdadır artık.
Baskı dönemlerinde bile insanoğlunun direniş gücü yazının mirasını korumuştur.
Yarışma stüdyolarının, stadyumların uğultusu içindeyiz her gün. Ancak “öğle sonu güneşinde zamanın uykuya daldığı” bir mutluluk ülkesi yaratmada, biz eğitimcilere de büyük görev düşmüyor mu sevgili okurum?
Kitaplarla dostluğumu ve kitap okuma serüvenimi yazmadan önce beni çok etkileyen Montag’ın öyküsünü paylaşmak istedim sizlerle.
Çocukluğumun geçtiği Anadolu kentinde sözün büyülü dünyasıyla ilk tanışmam büyüklerimden dinlediğim masallarla başlar.
O yıllarda şehrin en büyük - belki de- tek kitapçısı olan “Kitap Sarayı” annemle dışarıya çıktığımızda camına burnumu dayayıp taparcasına kitapları izlediğim, bazen içeriye girip kapaklarını doyasıya seyredip düşler kurduğum en güzel mekandı.
Okula giden üç ağabeyime yetişme, onlar gibi okuyup yazma aceleciliğim yüzünden yaşıtlarımdan daha erken okula başlamamla birlikte çocukluk evrenimde yepyeni bir kapı aralanmıştı. Alınan her kitabı bir solukta okuyor, bazen ders kitaplarının arasına gizlediğim romanları, öyküleri okurken anneme yakalanıyordum. Akşamları -henüz televizyonun olmadığı yıllar- ailece halk hikayeleri, cenk masalları okurduk. Okuduğum her kitap çocukluğumun adası olan bu kent dışında başka yaşamların, uygarlıkların kapılarını aralıyordu bana.
Kitaplar arasında seke seke yürürken bir gün İstanbul’da üniversitede okuyan ağabeyimden bir posta paketi aldım. Paketten bir kitap çıkmıştı. Kitap Montaigne’in “Denemeler” i idi. Kitabın ilk sayfasında şu cümle yazılıydı:
“Sevgili Birgül,
Oku, sonunda sen kazanacaksın.”
Tıpkı itfaiye eri Montag gibi bu söz beynime kazınmıştı. Kitabı evirip çevirdim okuduğum romanlara pek benzemiyordu. Okumaya başladım. Okudukça kendimden bir şeyler bulmaya başladım her sayfada. Kitap bizden yüz yıllar önce yazılmıştı; ama yazarın düşünceleri nasıl da gerçekti.
Okuma serüvenimde bana yepyeni bir kapı aralayan bu kitap yaşama bakışımı değiştirmiş, her sayfasını neredeyse ezberlediğim bir başucu kitabı olmuştu benim için.
Sevgili ağabeyimin daha sonraki dönemlerde gönderdiği kitaplar, yazdığı mektuplar, önümde açtığı izlerden ulaştığım durak bugün çok severek yaptığım Türkçe öğretmenliği oldu.
Okudum, kazandım, şimdi de okuma serüvenine yolculuğa uğurladığım; bazıları Türkçe öğretmenliğini seçerek meslektaşım olan öğrencilerimin gözlerindeki ışıltıyı görmenin mutluluğunu yaşıyorum.
Bir ömür boyu sürecek okuma sevdamın rehberi olan ağabeyime*
sevgiyle…
Birgül Nalbant
* Yazar, Feridun Andaç
Görüntülenme Sayısı:Google.Apis.Requests.RequestError User does not have sufficient permissions for this profile. [403] Errors [ Message[User does not have sufficient permissions for this profile.] Location[ - ] Reason[insufficientPermissions] Domain[global] ]
Merhaba,
Size “Öğle sonu güneşinde zamanın uykuya daldığı” o andan önce, "harikasın", "süpersin" ne güzel yazmışsın demek geldi içimden, bir parça da gurulandım YYIT'de birlikte zaman geçirmekten. Sonra yalnızca okuyanların hissedebileceği bir sıcaklık hissettim size. Umarım aynı duygularla yazmayı sürdürürsünüz.
Meziyet Mozakoglu
10.2.2010
Selam,
İyi görüşleriniz için teşekkür ederim. Yeni paylaşımlarda buluşmak dileğiyle...
BİRGÜL NALBANT
10.2.2010
Okumanın güzelliğini ifade edişiniz başka bir tat. Bizlerin kitaplardan biraz uzak olmamız Türkçe konuşmasını bilenlere Türkçe Ders Kitaplarını dayatmak mı? Sınıflardaki kitaplıkların kilitli olması mı? Rol model olanların kitap okumamaları mı? Çoculara yönelik kaliteli kitapların yazılmaması mı? Okunacak kitaplar konusunda rol modellerin ilgisiz olması mı?
Sınıflarda belirli zamanlarda okunan kitaplar konusunda tartışılmaması mı?
vs.vs. o kadar çok soru var ki yanıtlanması gereken, Bir yerden başlanması gerekir sizler gibi yazma becerisi olanların artık yazmaları gerekir sanırım ...
Yusuf Ziya Güldere
10.2.2010
Selam,
Görüşlerinize ben de katılıyorum. Biz öğretmenlerin çocuklarımızın yaşama bakışında yeni bir pencere aralama; onlarda bir sanat zevki ve beğenisi oluşturmada çok fazla sorumluluğu var. Avuçlarımızda yüzlerce hayat varken nasıl duyarsız olabiliriz...
BİRGÜL NALBANT
10.2.2010
İlerki günlerde bu sayfalarda okuduğunuz kitaplar üzerine oldukça güzel yorumlar okuyacağımızı biliyorum.
Paylaşımlarınızın devam etmesi dileği ile,
Türkçe Ders kitabı olmalı mı?
İyilikler sizinle olsun...
Yusuf Ziya Güldere
10.2.2010
Selam,
Ben 28 yıllık Türkçe öğretmeniyim, hiçbir zaman Türkçe ders kitapları benim için bir araç olmadı. Hatta bazen kitaplarda yer alan anlamsız, dil yanlışlarıyla dolu, öğrencinin ilgisini çekmeyen metinler okumaya olan ilgiyi azaltabiliyor.Bence Türkçe derslerinde öğrenci düzeyine uygun nitelikli edebiyat yapıtları, gazeteler, dergiler, izlenceler yararlanılabilecek en iyi kaynaklardır. Bir de bütün bunları bilgi, birikim ve donanımıyla birleştiren; ana dilini doğru ve etkili kullanan öğretmenler gerekli...
BİRGÜL NALBANT
11.2.2010